Emevi Sarayları — İslam Sanatında Sivil Mimari Örnekleri
Emeviler
Dört Halife Dönemi’nden (632–661) sonra Müslüman Arap devletinin yönetimi Emeviler’e geçmiştir. 661'de Hz. Ali’nin öldürülmesinden sonra başlayan Emevi Hanedanlığı, 750'de Abbasiler tarafından yıkılıncaya değin Arap Yarımadası’nda hükmünü sürdürmüştür.
İlk Emevi halifesi olan Muaviye devletin başkentini Şam yapmış, bu dönemde devletin sınırları genişlemiştir. Devlet sınırlarının genişlemesiyle birlikte farklı kültürlerle etkileşim yaşayan Emeviler’in sanatı da bu etkileşimden payına düşeni almıştır.
Özellikle mimari yapılar bölgeden bölgeye farklılık göstermiş bu da İslam medeniyetinde zengin bir mimari ve sanat anlayışının doğmasına sebep olmuştur. Böylelikle Emeviler döneminde İslam mimarisinin ilk anıtsal yapıları ortaya çıkmaya başlamıştır.
Bu döneminden günümüze pek çok cami, saray, kale gibi yapılar kalmıştır. Emevi sanatı, Yunan, Bizans ve Sasani sanatından da etkilenmiştir.
İslam sanatının temelini teşkil eden Emevi sanatı, sanat tarihi açısından büyük önem ve değere sahip mimari eserlerin yapıldığı bir devir olarak dikkat çekmektedir.
İLGİLİ : Mescid-i Aksa — Tarihi, Önemi ve Kutsal Topraklar
Dini mimaride camiler inşa edilirken sivil mimari de saraylar inşa edilmiştir. Bilinen en meşhur sarayları ise Kuseyr Amra, Hırbet’ül Mefcer ve Mşatta Sarayı’dır.
Kuseyr Amra Sarayı (711–715)
Saray, Lut Gölü’nün kuzey ucunda Ürdün’ün doğusunda yer alır. Emevi sarayları içinde en meşhur olanıdır. Tarihlendirilmesinde zorluk yaşanan sarayın II. Velid’in halifeliğinden bir önceki döneme ait olduğu düşünülmektedir. Diğer binalardaki gibi ana avluya ve surlara sahip olmayan binanın özellikle duvar resimleri meşhurdur. Bu resimler Emevi sanatı ve İslam sanatı için oldukça önemlidir.
Saray iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölüm üç sahınlı kabul salonu, ikinci bölüm ise tonoz örtülü hamam kısmıdır. Hamam gerek mekânsal kurgulanışı, gerekse dekorasyonuyla Roma hamamlarının bir çeşit devamı şeklindedir.
Dışarıdan bir gösteriş yansıtmayan yapının içi bu durumla ters düşer. Sarayın duvarlarında, tonoz ve kemerlerinde freskolar görülür. Ayrıca mermer kaplı zeminde de mozaikler vardır. Fresko ve mozaiklerin konuları av sahneleri, banyo ve günlük yaşamla ilgilidir.
Sarayın Duvar Resimleri
Emeviler döneminin en iyi korunmuş duvar resimlerine sahip olan yapıda yoğun bir Helenistik gelenek ve Bizans etkisi gösteren fresk tekniği kullanımı mevcuttur. Bu resimlerin Bizanslı ustaların yardımıyla yapılmış olması ise kuvvetle muhtemeldir.
Emeviler’e has biçimde insan figürlerinin bol miktarda kullanıldığı resimler arasında av sahneleri, avcılar, müzisyenler ve raks eden insanların yanında çok cüretkâr bir şekilde ele alınmış eğlence sahnelerinin de bulunması dikkat çekicidir.
Bu durum İslam dininin çizdiği kuralların dışına çıkıldığının bir örneğidir. Emevi yapılarında genel İslami kural ve kısıtlamalar geçerli olsa da halife saraylarında aynı durum söz konusu değildir.
Resimlerin konusu geniş bir yelpazeden oluşmaktadır. Mitolojik hikâyeler, meslek erbapları, av sahneleri, astrolojik semboller gibi birbirinden farklı temalardaki figürlerle bezenen sarayda üstleri çıplak dansözler, yıkanan kadınlar, geyiklerin peşinde koşan tazılar gibi hayvan mücadelelerini de anlatan süslemeler vardır.
Bunların dışında güreşçiler, dülgerler, taş yontucular, taş ocaklarından taşın çıkartılıp develerle taşınması, iki işçinin bu taşları yontması ve demirci, marangoz, duvarcı vb. zanaat erbabının bir bina yapması gibi sahneler de bulunmaktadır.
Kuseyr Amra’nın duvar resimleri arasında en önemli olanı, salonun batı duvarının güney ucunda yer alan Altı Kral panosudur. Bu resimde altı kişi ayakta durmaktadır. Başları üzerindeki Arapça ve Grekçe yazılardan bunların dördünün Bizans, İran ve Habeş imparatorları ile Vizigot (İspanya) kralı olduklarını öğreniyoruz.
Yazıları okunamayan diğer ikisinin de Türk hakanıyla Çin imparatoru veya Hindistan hükümdarı oldukları tahmin edilmektedir. İslâm fetihleri sırasında Araplar’a yenilen dünyanın bu en büyük altı hükümdarı, biraz ileride elinde hükümranlık alâmeti olarak “lituus” (ucu kıvrık asâ) tutan bir şahsa yönelmişlerdir.
Bu sahne Emeviler’in cihan hâkimiyetini ifade eder. Taht odasının arka duvarında yer alan bir başka panoda da bir sayvan altında oturan ve iki yanındaki hizmetkârlar tarafından yelpazelenen kişinin (Emevî halifesi) ayakları altına denizlere de hâkim olduğunu gösteren denizcilikle ilgili bir sahne resmedilmiştir.
Hırbetü’l Mefcer (724–743)
Filistin’de bulunan sarayın tarihi ile ilgili kesin bir bilgi olmamakla birlikte yapımına 740 yılından sonra Halife
Hişam b. Abdülmelik (724–743) veya ll. Velid (743–744) döneminde başlandığı tahmin edilmektedir. Hırbetü’l Mefcer tamamlanamamış, yarım kalmış bir eserdir. Bu yüzden ismi “kaynak harabesi” anlamına gelir.
Saray, cami ve hamamdan oluşan yapı topluluğunu çevreleyen bir de sur duvarı vardır. Kuseyr Amra’da olduğu gibi dışardan sade görülen yapının içi oldukça ihtişamlı süslemelerle bezenmiştir. Cami dışındaki mekanların mozaik, duvar resmi, stuko kabartma ve heykel gibi zengin süslemelerle bezendiği görülmektedir. Camiye sadelik hakimdir.
30,00 x 30,00 m ölçülerine sahip olan hamam, 16 paye tarafından taşınan merkezi bir kubbe ile tonozların örttüğü kare şekilli büyük bir dinlenme salonu ile onun kuzey kenarına yerleştirilmiş ılıklık, sıcaklık, tıraşlık ve özel halvet bölümlerinden oluşan kapsamlı bir yerdir.
Duvar resimleri hamamın salonunda ve saray kısmının doğu tarafında bulunmakta olup çok zarar görmüştür. Hamam süslemelerinde Bizans, sarayın süslemelerinde ise Sasani etkileri görülmektedir.
Komplekste yer alan heykellerin saçları kıvırcık, gözleri ise geç antik döneme özgü badem şekilli olduğu görülmektedir. Bu Greko-Romen etkiyi hem de Sasani etkisini gözler önüne seren apaçık bir örnektir.
Mozaikler
Yapı, Akdeniz dünyasında bütün eski Roma toprakları üzerindeki en geniş mozaiklere sahiptir. Çok renkli olarak kullanılan mozaiklere geometrik ve bitkisel motifler eşlik eder.
Salonun giriş kapısının karşısındaki apsisin içinde ve halvette bulunan mozaik panolar diğerlerinden farklı olup orta apsistekilerde, görkemli bir yarım rozetle birlikte bir meyve ve bıçak deseni, halvettekinde ise meyveli bir ağacın bir tarafında iki ceylan, diğer tarafında bir ceylana saldıran aslan figürü ilgi çekmektedir.
Mozaiklerden birinde antik sanatta sık sık karşımıza çıkan bir sahneyi de görürüz. Bir aslan dağ keçisi ya da geyiğe benzer bir hayvana saldırmaktadır. Sanat tarihçiler bu sahnenin hükümdarlığın gücünü temsil ettiğini düşünürler.
Bu mozaikte aslan bütün eski uygarlıkta olduğu gibi İslam dünyasında da hakimiyetin sembolü konumundadır. İslam sanatında ilk örneğini burada gördüğümüz yırtıcıların avlanma sahnesi müslüman sanatçılar tarafından asırlar boyunca tekrar edilecektir.
Mşatta Sarayı (734–744)
Emevi halifelerinin hayatları kentlerden çok çöllerde geçtiği için mimari yapıların çoğu kent dışında, çöllerde yapılmıştır. Bu yüzden “çöl sarayları” kavramı ortaya çıkmıştır.
Emevi çöl saraylarından biri olan Mşatta, Ürdün’de, Amman’ın 22 km güneyinde bulunmaktadır. 8. yüzyıla ait olduğu düşünülen yapının temeline Halife II. Velid zamanında başlanılmıştır.
Komleks genel hatlarıyla şöyle idi; ana eksen üzerinde, girişte simetrik konumlu mekanlar ve bir mescit, ortada bir şeref avlusu, kuzeyde ise yonca planlı bir taht salonu ve yine simetrik konumlu mekanlar. Camisi girişin sağında konumlanmıştır. Taht odası üç nefli ve üç dilimli yonca planlıdır.
Binanın ön yüzünde avluya açılan biri büyük üç kemerli kapı vardır; bunlar sahınlara girişi sağlar. Kare şeklinde bir salonla son bulan orta sahın, yarım daire üç absidle genişletilmiştir.
Yapı plan bakımından Roma mimarisindeki castrum plan geleneğini yansıtır. Kare bir plan şemasına sahip olan yapının her köşesinde sekizgen kaideli, beşgen kuleler bulunmaktadır. Ana malzeme olarak taş ve tuğla kullanılmıştır.
Sarayın İslam sanatı için en önemli özelliği çok ince bir işçilik gösteren cephe süslemeleridir.
Emevi sanatının bir özelliği olarak duvar yüzeyleri boş bırakılmaksızın bezenirdi buna bağlı olarak sarayın cephelerinde üçgen şekilde hazırlanan bölmeler içinde zikzaklar, akantus motifleri, üzüm salkımları, asma yaprakları, rozetler, hayvan ve insan figürlerinden oluşan süslemeler yer alır.
Ön cephede yer alan kabartmalar 40 metre uzunluğunda ve 5 metre yüksekliğindedir. Taş, stuko ve mermer kullanılarak yapılan bu süslemelerde İran, Mezapotamya ve Helenistik kültürlerin bir karışımı sonucu olarak ortaya çıkan İslam sanatı ruhu vardır. Caminin kıble duvarında yalnızca bitkisel motiflere yer verilmesi, figürlü süslemelerin bulunmaması bu yerin kutsallığı ile ilişkilendirilir.
Bergama Müzesi
Mşatta Sarayı’nın güneye bakan ana cephesi bugün Almanya’dadır. II. Abdülhamit’in sarayın güney cephesini Alman İmparatoru II. Wilhelm’e hediye eder. Taşlar üzerine oyulmuş detaylı süslemeler içeren bu kısım, 1903 yılında Berlin’e taşınır ve restore edildikten sonra Bode Müzesi’nde sergilenmeye başlanır.
Yapı, 1932 yılında Bergama Müzesi’ne nakledilir. Ancak bu sefer de, II. Dünya Savaşı esnasında Berlin bombalanırken yeniden hasar görür ve yeniden restore edilir.
Yapı halen Bergama Müzesi’ndedir. Müzenin iki temel kısmından biri olan İslami Sanatlar Müzesi’ndeki ( Museum für Islamische Kunst) diğer önemli eserlerle birlikte sergilenmektedir.
Kuseyr Amra Freskoları;
Yaralanılan Kaynaklar;
A. Engin Beksaç — Hırbet’ül Mefcer
İslam Ansiklopedisi
Oleg Grabar — İslam Sanatının Oluşumu
Ulaş Töre Sivrioğlu — Emevi Saray Tezyinatında Kullanılan Antik Figürler
Originally published at https://www.tarihlisanat.com on December 13, 2017.